içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Ve o klasik sözün özü! Ne oldum ben?

Bazen şöyle tepeden bakıyorum ve bazı zorlukları çok gençken yaşadığım için şükrediyorum.

Yine şöyle bir tepeden bakıyorum da dünyaya, insanların hayatlarında ki telaş, umursamazlık, hırs, yenilgi, acziyet, başarı, mobbing, öfke, aşk, doğum, ölüm…

Sevincin kedere, kederin sessiz çığlığa, iyiliğin kötülüğe, kahkahanın gözyaşına, insanın hayvana, hayvanın bitkiye, bitkinin insana dönüşümü, renklerin, griye grinin mora devrilmesi.

Baş aşağı olduğumuz günler, baş aşağı çevrildiğimiz günler, ani istemsiz kusmalar dört yana…

Gözyaşlarına dönüşen bedenlerimiz.

Bir jimnastikçinin, adım tahtasında düşmeden maharetle sunduğu gösteriden sonra ki gibi, tak diye dimdik, yere sapasağlam atlamak, düşmemek için ikileyip destek almak kendinden.

Kendi omuzlarına çıkıp duvarın ötesini görebilmek, orada da dimdik durmak için çabalamak. Of! Gezerken yoruldum da yaşarken yorulmuyoruz ama. Tevekkül çünkü damarlarımızda dolaşan.

Bak hayat böyle bir şey. İnan. Ve bütün bu anların içine, büyümeyi, konuşmayı, yürümeyi, okulları, okumayı, okumamayı, doktor olmayı, çöpçü olmayı, fahişe olmayı, pavyonda kadından para kazanmayı, ev işleri, iş işleri, seyahat, sevişmek, sevişememek, gerçek orgazm olmak, yalancı orgazm olmuş gibi yapmak. Sahtekâr olmak, güvenilir olmak, katı olmak, esnek olmak. Huysuz olmak, mazlum olmak.

Sınıra doğru ilerleyip 50 yaş üstü olup, beş para etmeyip, biriktirdiğin para kadar olmak. Emekli olmak.

En güzel yaş diye avutulan 45 yaş sınırında olmak. Unutmamak, unutulmak, unutanların da unutulacağı günlere şahit olmak.

Sen ne düşünüyorsun?

Dünyanın etrafımızda hep aynı döneceğini mi?

Hazır ol şimdiden, çok yaşarsan yaşlanacaksın. Az yaşarsan içinde kalacak bir şeyler.

Ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Ve o klasik söz ne oldum dememeli ne olacağım demeli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum